CORONAVİRÜS DÖNEMİNDE ÖZEL OKULLAR VE ÜCRET İADESİ SORUNU

CORONAVİRÜS DÖNEMİNDE ÖZEL OKULLAR VE ÜCRET İADESİ SORUNU

Çin’de ortaya çıkan ve tüm dünyada hızla yayılan coronavirüs salgını, ülkemizde de hızlı bir şekilde yayılmıştır. Salgının başlangıcından itibaren devletin yetkili kurumları tarafından tedbirler alınmış, alınan bu tedbirler kapsamında eğitim ve öğretime de ara verilmiştir. Buna göre yurt genelindeki ilk ve orta dereceli okullar 16 Mart’tan itibaren önce ilk bir hafta süreyle tatil edilmiş, (coronavirüs dönemi okulların ücret iadesi) 23 Mart itibariyle ikinci bir duyuruya kadar okullar süresiz olarak tatil edilmiş, (özel okullar ücret iadesi) süreç içerisinde milyonlarca öğrenci uzaktan eğitim almaya başlamıştır. Salgın sürecinin devamıyla ilgili belirsizlik yaşanırken alınan tedbirler sonrası çocukları özel okullarda eğitim görenler açısından okul ücretlerinin iade edilip edilmeyeceği yada devam eden taksitlerin ödenip ödenmeyeceği hususları tartışılmaya başlanmıştır. Bu çalışmamız bu konudaki tartışmalar hakkında olacaktır.

GENEL OLARAK

Özel okul sözleşmeleri, tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Bu sözleşme türü, öğrencinin belirlenecek eğitim öğretim dönemi süresince devam edeceği için sürekli borç ilişkisi doğuran bir sözleşmedir. Yine okul sözleşmesi, bir tarafı tacir olan özel okul ile diğer tarafı tüketici olan öğrenci velisi arasında yapılan bir tüketici sözleşmesidir. Bu sözleşme doğrudan sözleşmenin tarafı lehine olmayıp, öğrenci sıfatını taşıyan kişi lehine yapılan üçüncü kişi yararına sözleşmedir.

Coronavirüsün sözleşmeler açısından mücbir sebep oluşturup oluşturmadığı hususu önem arz etmektedir. Türk Hukuku mevzuatında mücbir sebep tanımı yapılmamış olduğundan, doktrin ve Yargıtay Kararları ile bu boşluğun giderilmeye çalışıldığı görülecektir. İşbu doktrin ve Yargı İçtihatları doğrultusunda mücbir sebebin tanımlarına ulaşılması mümkün olmuştur.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/90 E., 2018/1259 K. 27.6.2018 tarihli kararında; “Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır. Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.”
Salgın yönünden ülkemizde bu aşamada mücbir sebep olabileceğine dair resmî bir açıklama yapılmamış olmakla, konuyla ilgili doğrudan emsal teşkil edebilecek kararlar da mevcut değildir. İlk defa karşılaşılan ve hızla yayılan bu hastalık bakımından emsal olma mahiyeti olabilecek; kuş gribi yahut domuz gribi, 2003’te yaşanan SARS virüsü salgını gibi olaylara baktığımızda, Covid-19 salgınının çok daha öngörülemez ve objektif olarak mücbir sebep olarak kabul edilebilecek nitelikte olduğunu söyleyebiliriz. Fakat unutulmamalıdır ki; halen bu salgın için genel bir şekilde mücbir sebep tanımlaması yapılması doğru değildir. Her somut olayın ayrı ayrı değerlendirilerek sonuca gidilmesi daha doğrudur. Burada yapılması gereken, somut olayın koşullarını ve taraflar arasındaki sözleşme hükümlerini bir arada değerlendirmektir.

Sözleşmede mücbir sebep halleri belirtilmiş ve bu hallere ilişkin düzenleme yapılmış olabilir. Bu halde tarafların bu riske farklı oranlarda katlanacağına dair hükümler varsa mücbir sebebin mali sonuçları bu sözleşme maddeleri uyarınca belirlenecektir.

Sözleşmede mücbir sebep maddesi olmakla beraber salgın hastalık, madde kapsamında yer almıyorsa, maddenin mücbir sebep hallerini sınırlayıcı bir şekilde sayıp saymadığı önem arz edecektir. Örneğin sözleşmenin mücbir sebebe ilişkin maddesinde “Taraflarca mücbir sebep hallerinin aşağıdaki durumlarla sınırlı olacağı kararlaştırılmıştır” gibi bir ifadenin bulunması durumunda, salgın hastalık ya da bu sebeple verilebilecek bir idari karar örnekler arasında yer almıyorsa, mücbir sebep iddiasının kabul edilmeme durumu gündeme gelebilecektir.

Mücbir sebep hallerinin “Mücbir sebep halleri aşağıdaki örnekler dahil olmak ancak bunlarla sınırlı olmamak üzere şunlardır” gibi bir ifadeyle belirlendiği durumlarda, sözleşmede salgın hastalık veya kamu otoritelerinin kararları ifadesi bulunmasa dahi yorum yoluyla mücbir sebep şartlarının oluştuğunun ileri sürülmesi de mümkün olabilir.

Mücbir her somut vakıa bakımından işbu husus ayrıca değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Salgın nedeniyle akdedilen sözleşme gereğinin yerine getirilmesi mümkün değilse, ifa imkansızlığı durumu meydana gelmiş olacak ve TBK 136. Maddesinin uygulanması gerekecektir.

  • İfa İmkansızlığı MADDE 136: “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır. Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.”

Tüm bu hususlar doğrultusunda, salgın nedeniyle imkansız hale gelen bir borç yükümlülüğü söz konusu ise bu durumun derhal karşı tarafa bildirilmesi ve sözleşmenin sona erdirilmesi gerektiği, aksi durumda meydana gelebilecek zararların sorumluluğunun da borçlu üzerinde kalabileceği unutulmamalıdır.

Salgın hastalığın ifayı imkânsız kılmaması halinde ise mücbir sebepten söz edilemeyecek olup şartları varsa aşırı ifa güçlüğü gündeme gelebilecektir. Şöyle ki; Türk Hukukunda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Sözleşme serbestliği ilkesi tarafların birbirleri karşısında eşit hak sahibi olarak bulunmalarını gerektirir. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ve sözleşme adaleti ilkeleri arasında bir çelişki hasıl olur ve artık bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet (MK. md. 4, 2) kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelecektir. Hukukta bu zıtlık beklenmeyen hal şartı sözleşmenin değişen şartlara uyarlanması ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır.

Sözleşmenin edimleri arasındaki dengeyi bozan olağanüstü hallere harp, ülkeyi sarsan ekonomik krizler, salgın hastalık, enflasyon grafiğindeki aşırı yükselmeler, şok devalüasyon, para değerinin önemli ölçüde düşmesi gibi, sözleşmeye bağlılığın beklenemeyeceği durumlar örnek olarak gösterilebilir.

Uyarlama davası açılarak Mahkemeden somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltilmesi veya borçlu yaranına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilmesi hususunda sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması istenecektir.

Bu imkan Türk Borçlar Kanunu [TBK] madde 138 hükmünde düzenlenmiştir. Bu hüküm uyarınca, sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülemeyen olağanüstü bir durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi halinde, bundan olumsuz etkilenen tarafın -borcunu henüz ifa etmemiş veya TBK madde 138’den doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmak kaydıyla- hakimden sözleşmenin değişen şartlara uyarlanmasını talep etme; bunun mümkün olmaması halinde ise, sözleşmeyi sona erdirme hakkı bulunmaktadır.

Aşırı İfa Güçlüğü: İfası mümkün olan bir borcun ifa edilmesi ahde vefa ilkesinin bir gereğidir. Bu nedenle sözleşmede değişen koşulların bulunması halinde, taraflar halen borçlarını ifa edebiliyorsa, ancak ifada güçleşme söz konusu ise, ahde vefa ilkesinin bir uzantısı olarak sözleşmede çeşitli uyarlamaların yapılabilme imkanı mevcuttur. Bu durum da Türk Borçlar Kanunu’nun 138. Maddesinde düzenlenmektedir.

  • “Aşırı ifa güçlüğü MADDE 138- Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir.”

Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.” denilmektedir. Görüldüğü üzere; aşırı ifa güçlüğünde borcu tamamen ortadan kaldıran yahut imkansız hale getiren bir durumdan söz edilmemekte, ancak borçludan kaynaklanmayan bir sebepten dolayı borçlu aleyhine bir durum oluşması ve bu durumun da borcun ifasını zorlaştırmasından bahsedilmektedir. Dolayısıyla; işbu madde hükmünde amaçlanan taraflar arasındaki mevcut sözleşmenin, sözleşme süresince devamlılığını ve geçerliliğini sürdürmesidir. Sözleşmelerin mücbir sebebin varlığı halinde dahi tasfiye sürecine girmesi bazı sözleşmeler açısından tarafların menfaatlerine aykırılıklar yaratabileceğinden, sözleşmelerin devamına yönelik uygulamalar ve hukuki çözümler taraflar için daha faydalı olabilmektedir. Özellikle sözleşmelerin birçoğunda taraflardan birinin borcu, para borcudur. Para borcunun imkânsızlaşması da hukuk sistemimizde genel olarak kabul görmemektedir. Bu nedenle para borcunun ifası açısından Türk Borçlar Kanunu’nun 138. maddesinde aranan şartlar mevcutsa, uyarlama davası açılarak sözleşme maddelerinde uyarlanmasının istenmesi daha yararlı olacaktır.

Kanun koyucu, işbu madde ile sözleşme kurulurken var olan koşulların öngörülemez bir şekilde sonradan değişmesi ve bu değişimin sonucu olarak sözleşmedeki dengenin bir taraf açısından katlanılamayacak ölçüde bozulması halinde, bahsi geçen taraftan katı bir şekilde sözleşmeye bağlılık ilkesinin beklenemeyeceğini ifade etmektedir. Kanun hükmü, sözleşme taraflarına oluşan olumsuz sonuçlar neticesinde uyarlama ve uyarlama sonuçsuz kalacak ise sürekli edimli sözleşmelere fesih hakkı tanımıştır.

Mevzuatımızda düzenlenmeyip Yargıtay kararları ve doktrin görüşleri uyarınca kabul edilen geçici imkansızlık halinde, sözleşmenin, tarafların o sözleşmeyi yapmadaki amaçları dikkate alınarak belirlenecek makul bir süre (Yargıtay kararlarında belirtildiği şekliyle akde tahammül süresi) ayakta kalacağı ancak edimlerin talep edilmeyeceği savunulmaktadır.  Söz konusu akde tahammül süresinin aşılması ve geçici ifa imkansızlığı halinden kaynaklanan belirsizliğin, taraflardan biri için katlanılması kendisinden beklenemeyecek bir hal alması durumunda ise sürekli ifa imkansızlığı hükümleri gereğince sözleşmenin kendiliğinden sona ereceği gündeme gelebilecektir.

OKUL ÖNCESİ EĞİTİM AÇISINDAN

Okul öncesi eğitim gibi ancak belli zaman dilimlerinde verilmesi mümkün olabilen eğitim-öğretimi konu alan sözleşmeler bakımından edimin ifası imkansız hale gelmiştir. Şöyle ki, okul öncesi eğitimde örneğin, anaokulunda fiziksel etkinlikler, uygulamalar daha ön planda olur. Bu bakımdan anaokulunun veya kreşin kapatılması, hizmet verenin borcunun ifasında hukuken imkansızlık meydana getirir. Zira okul öncesi eğitim, genel olarak uzaktan öğretime uygun değildir. Salgının ne zaman biteceğinin öngörüldüğü durumlarda dahi sürekli imkansızlık hükümleri uygulama alanı bulabilecektir. Zira okul öncesi eğitimde çocuğun yaşına göre verilecek bir eğitim söz konusu olur. Örneğin çocuk 3 yaşında olduğunda alacağı eğitim-öğretim faaliyeti de bu çerçevede şekillenir. Okulun kapalı olduğu süre sona erdiğinde, çocuğun yaşı da büyüyeceğinden artık aynı eğitimi vermek mümkün olmayacaktır. Aynı şekilde bir sonraki yıl ilkokula başlayacak olan çocuk için bundan sonra da artık ifanın gerçekleşmesi mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla ifa ancak belirli bir zamanda yapılabilecek ifadır, zamanında yapılamayacak ifanın sonradan yapılmasının alacaklı bakımından bir önemi yoktur. Bu nedenle okul öncesi eğitim öğretim telafi eğitime de uygun değildir.

O halde, okul öncesi eğitimi konu alan sözleşmeler bakımından değerlendirme yapılacak olduğunda, okulların kapatılmış olması, uzaktan eğitim ve telafi eğitimin de eğitimin niteliği gereği mümkün olmaması nedeniyle, borçlunun borcunun ifasının, borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkansızlaşması kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Burada TBK md.136 uyarınca tam ifa imkansızlığının sonucu doğacaktır. İmkansızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olur. Yine eğitim ücretleri yanında ayrıca ek olarak servis, yemek gibi ücretleri aylık ödeniyorsa ödenmemesi eğer ödenmişse okul tarafından iadesi gerekir.

Milli Eğitim Bakanlığının valiliklere gönderdiği yazı da okul öncesi eğitime alınan ücretlerin iadesinin gerektiği yönündedir. Valiliklere gönderilen yazıda okul öncesi eğitim kurumlarında, eğitim öğretime ara verilen sürelerde veliden herhangi bir ücretin talep edilmemesi gerektiği belirtilmiştir. Her ne kadar bu yazı kamu kurumu olan okul öncesi eğitim öğretim kurumlarını kapsayan bir yazı olsa da, özel okulların okul öncesi eğitim öğretim kurumlarının da özel hukuk sözleşmeleri kapsamında ifa imkansızlığı nedeniyle, eğitim verilemeyen dönem için ücret talep edemeyeceği, ücretlerin önceden alınmış olması halinde ise eğitim verilmeyen dönemler için ücretlerin iade edilmesi gerekir.

SERVİS VE YEMEK ÜCRETLERİ AÇISINDAN

İfa imkansızlığının edimin bir kısmına yönelik olması halinde, sadece imkansızlaşan kısım bakımından karşılıklı olarak sorumluluktan kurtulma söz konusu olacaktır (TBK. m. 137). Diğer bir deyişle ifanın, sözleşme süresinin belirli bir döneminde imkânsız hale gelmesi de mümkündür. Örgün eğitim hizmeti sunan özel okullar gibi belli bir edim fiilini taahhüt eden bir yapma borcu borçlusunun sözleşmeden doğan özel eğitim verme borcunun bir kısmını mücbir sebep dolayısıyla yerine getiremediği durumlarda TBK. m. 137 kısmî ifa imkânsızlığı söz konusu olur. Taraflar mücbir sebep halinin ortaya çıkışından önceki zaman bakımından sözleşmeden doğan yükümlülüklerin yerine getirilip-getirilmemesinden dolayı birbirlerine karşı tam bir sorumluluk içerisinde iken; mücbir sebep dolayısıyla sözleşmenin ifa edilemeyen ve kısmi imkânsızlık teşkil eden kısmı bakımından ise sorumluluktan kurtulacaklardır.

Özel okul sözleşmelerinde yer alan yemek ve servis hizmeti verme, kırtasiye malzemesi temin etme gibi borçların ifası uzaktan öğretim sisteminde mümkün olmayacaktır. Hatta uzaktan öğretime konu olamayan dersler veya uygulamalar bakımından da aynı değerlendirmede bulunmak mümkündür. Örneğin spor salonundan veya başka imkanlardan da yararlanılmamış olacaktır. Dolayısıyla sözleşmede yer alan bütün borçlar için olmasa da bazı borçların ifası imkansızlaşmış kabul edilebilecektir. TBK md. 137 kapsamında değerlendirildiğinde ise borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkansızlaştığından, borçlu yalnızca imkansızlaşan kısmın ifasından kurtulacaktır. O halde, eğitim-öğretim borcunun ifası en azından bilgi aktarma yönüyle uzaktan öğretim araçlarıyla yerine getirilirken, yemek-servis hizmeti, kırtasiye malzemesi temini gibi borçlar bakımından imkansızlık hükümleri uygulanacaktır.

Sonuç olarak, okul sözleşmelerinde yer alan bazı borçlar kısmi imkansızlık sebebiyle sona erecektir. Bu çerçevede veliler, yemek-servis gibi hizmetlerin bedelini uzaktan öğretime geçildiği andan itibaren ifa etmeme hakkına sahiptirler. Bu hizmetlerin bedelinin önceden peşinen ödenmesi halinde ise sebepsiz zenginleşme hükümleri kapsamında iadesi talep edilebilecektir. Telafi eğitimi verilebilmesi durumunda ise telafi eğitimi verilen zaman dilimi ile, uzaktan eğitime geçildiği ve örgün eğitim yapılamadığı dönemler karşılaştırılmalı, tespit edilecek eksik süre yönünden ücret iadesi talep edilmelidir. Örneğin haziran yada temmuz ayında bir aylık bir telafi süresi söz konusu olduğunda, bu sürede yemek- servis gibi verilen hizmetler, daha önce verilemeyen üç aylık dönemden mahsup edilerek kalan iki aylık dönem için ücret ödememe yada ödenmiş ise ödenen ücretlerin iadesini talep etmek gerekmektedir. Telafi eğitiminde de verilmeyen beden eğitimi, müzik gibi bazı dersler olur ise bu dersler yönünden de artık kısmi ifa imkansızlığı gerçekleşmiş olduğundan okul ücretlerinde bu derslerin etkisi oranında bedelden indirim talep edilebilmesi gerekir.

UZAKTAN EĞİTİM VERİLİP VERİLMEMESİ DURUMUNA GÖRE

Uzaktan eğitim yoluyla eğitimin sürdürülmediği özel okullarda “eğitimin kesintiye başladığı tarih esas alınarak bu süre içerisindeki eğitim ücretinin ödenmemesi, ödendi ise özel okul tarafından iadesi gerekir.” Yine bu halde de kesintiye uğrayan döneme ait eğitim ücreti ile birlikte hizmet verilmeyen servis, yemek, yurt ücreti gibi diğer yan ödemelerin de iadesi gerekir. Salgın döneminde uzak eğitim verilmesi halinde ise iki görüş ön plana çıkmaktadır.

İlk görüşe göre, eğitim kurumları, salgın hastalık gibi mücbir sebepten ötürü idari bir kararla faaliyetlerini durdurmuştur. Bu durumda örgün eğitim açısından ifanın imkânsızlığı söz konusudur. İfanın imkânsızlığı ile ifanın aşırı derece güç hale gelmesi birbirinden farklıdır. Örgün eğitim hizmeti sunamayan özel okulların, öğrencilerine uzaktan eğitim metoduyla hizmet vermeleri halinde dahi ifanın aşırı derecede güç hale gelmesi söz konusu değildir. Kayıt sözleşmesinin temel dayanağı örgün eğitimdir. Esaslı nokta burasıdır. Bir başka değişle, okulların kapatılmasından sonra uzaktan eğitim adı altında uygulamaya konulan birtakım etkinliklerin, online ders, mesaj uygulamaları üzerinden soru cevap şeklinde yazışmaların borcun ifası olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı açıktır.

İkinci görüşe göre, eğitim sistemini bir kısım özel okullar “uzaktan eğitim yöntemine geçirmiştir.” Bu özel okullar eğitim yükümlülüklerini sözleşmeye ve mevzuata uygun bir şekilde yerine getiriyor ise hizmetten yararlanan tüketiciler ancak hizmete bağlı olarak satın aldıkları diğer ek hizmetlerin iadesini (servis- yemek-yurt ücreti gibi) isteyebilecektir. Eğitim hizmetini uzaktan eğitim şeklinde sözleşme ve mevzuata uygun yerine getirdiği, öğrencinin de yatılı olarak bir özel okulda okuduğunu varsaydığımız durumda velisi olan tüketici ancak yurt ücreti, yemek ücreti tahsil edilmişse servis ücreti olmak üzere almadığı hizmetlere ait ücretlerin iadesini talep edecektir.

Burada sözleşmenin devamını sağlama yönünden bir alternatif de ifa yerine edimdir. Sözleşmeden doğan borcun ifası devam ederken taraflar ifa edilmesi gereken edim yerine başka bir edimin ifasını kararlaştırabilir; kabul edebilirler. Bazı durumlarda alacaklının ifaya olan menfaati başka bir edimin yerine getirilmesi suretiyle de sağlanabilir. Başka edim teklifi alacaklıdan gelebileceği gibi borçludan da gelebilir. Önerinin kimden geldiğinin de önemi yoktur. Sözleşme özgürlüğü çerçevesinde taraflar, edim değişikliğine gidebilirler. Bu durumdan kuşkusuz borçlu da yarar sağlar. Başlangıçta kararlaştırılan edimin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinin olumsuz sonuçlarından kurtulmuş; kendisine yönelmiş ifa engellerini aşmış olur.

İfa yerine ediminin bir sonucu olarak, eski edimin ifası talep edilemeyecektir. Aksi kararlaştırılmış olmadıkça ifa yerine geçen edimin bedeli, eski edimin bedeli olacaktır. Ancak örgün eğitimle uzaktan eğitimin niteliğinin aynı olmaması, uzaktan eğitimle birlikte özel okulun birçok yükümlülük ve masraftan da kurtulmuş olduğu dikkate alındığında, taraflar arasında yapılacak böyle bir anlaşmada daha önceden belirlenen ücretten indirim yapılması daha hakkaniyetli bir yaklaşım olacaktır. İfa yerine geçen edim sözleşmeyle olur. Karşı tarafın, kabulüne bağlıdır.

Geçici imkansızlık durumunda sözleşme ilişkisi devam edeceğinden, askıda kalmış olacağından bu dönemde en kısa sürede karşı tarafa teklifte bulunulması ve karşı tarafın kabulüyle henüz ayakta ama askıda olan sözleşme ilişkisinin sürekli imkansızlık seçeneği karşısında yıkılmayıp devamı sağlanmış olur.

İfa yerine edim seçeneğinde dikkat edilmesi gereken bir husus da burada öğretim borcuna yönelik bir anlaşmanın yapılacak olmasıdır. Diğer bir deyişle örgün öğretim borcu, uzaktan öğretim borcuyla ikame edilecektir. Yoksa okul sözleşmesindeki örneğin yemek servis verme gibi borçların ikamesi yapılmış olmayacaktır. O hizmetler verilmediğinden bu edimler bakımından ifa yerine edim söz konusu olmayacaktır.

Özel okul sözleşmesinde, uzaktan eğitim yapılabileceği ve bunun sonucunda ücrete hak kazanılacağı hüküm altına alınmış ise artık burada sözleşmeye uygun olarak yapılmış ifa söz konusu olacağından böyle bir durumda ücret iadesi yada ücreti ödemeden kaçınma söz konusu olamayacaktır.

TELAFİ DERSLERİ  VERİLİP VERİLEMEMESİ DURUMUNA GÖRE

Özel okul sözleşmelerinin geçici ifa imkansızlığı kurumu ile makul bir süre daha ayakta kalacağı, telafi dersleri verilmesinin mümkün olması halinde sözleşmelerin geçerliliğini devam ettireceği, tarafların karşılıklı edimlerini yerine getirmesi gerektiği değerlendirilmektedir.

MEB Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü “Korona Virüs Tatili ve Özel Kurumların Ücretleri” başlıklı 07.04.2020 tarih ve 6215860 Esas sayılı Görüş yazısına göre: “…kurucu ve veli/kursiyer arasında anlaşmaya varılarak düzenlenen sözleşmeler, usulüne uygun olarak düzenlenip imza edilmişlerse resmi nitelikli hukuki değeri olan belge niteliğinde olup karşılıklı taahhütlerin yerine getirilmesi hukuken zorunluluk arz etmektedir. Çeşitli olağanüstü sebeplerle verilemeyen hizmetlerin ileri bir tarihte telafisinin yapılması, telafisinin yapılamayacak olması halinde ise …Yönetmeliğin 56. madde(si) gereği ücret iadesi yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.”

Milli Eğitim Bakanlığının yazısı Borçlar Hukukunun genel ilkelerine uygun bir yaklaşım olmaktadır. Özel okullar telafi eğitimi vermemesi durumunda, uzaktan eğitim de vermemişse ya da uzaktan eğitimin örgün eğitimin yerine geçecek ifa olduğu konusunda velilerle bir anlaşmaya varılmamışsa borcun ifa edilmediği, bu ifa edememenin de ifa imkansızlığına dayandığı değerlendirilerek, özel okul tarafından ücret iadesi sağlanması gerekmektedir. Özel okul ile veliler arasında uzaktan eğitim, örgün eğitimin yerine ifa olması konusunda anlaşma sağlanmış ise, bu anlaşma gereğince belirlenen ücretin ödenmesi gerekir.

Özel okullar telafi eğitimi yapmaları durumunda telafi eğitimi ile uzaktan eğitimin toplamı özel okul sözleşmesinde belirtilen borcun ifası olarak nitelendirilebilirse, velilerin ücret iadesi talep etmesi mümkün olmayacaktır. Ancak örgün eğitim ile uzaktan eğitim arasındaki farklar, telafi eğitimin süresinin örgün eğitim süresinden çok az olacak olması, telafi eğitimde örgün eğitimde var olan beden eğitimi, müzik gibi bazı derslerin verilmemesi ihtimali göz önünde bulundurulduğunda, özel okulun ifasının eksik ifa olarak değerlendirilmesi ve bu eksik ifa oranından da ücretten indirim yada iade mümkün olabilecektir. Bu hususta bir ihtilaf olması halinde mahkemece ihtilafın çözümü gerekecektir.

 Görüldüğü üzere eğitim ücretinin iade edilip edilmeyeceği belirlenirken öncelikle tespiti gereken husus özel okul tarafından verilen uzaktan eğitimin tarafların arasında imzalanan sözleşme ve mevzuat hükümlerine uygun olarak verilip verilmediğidir. Bunun dışında özel okulun haksız kazanç sağladığı servis ücreti, yemek ücreti, ödenmiş ise yurt ücreti gibi yan ücretlerin iadesi noktasında ihtilaf yoktur. Bunun yanında özel okullar örgün eğitim verilmeyen dönem içinde “personellerini ücretsiz izne çıkarmakla bu ücretlerden kar etmiştir. Yakıt, elektrik, su, telefon, internet faturalarından ve diğer hizmetlerden kar sağlayacaktır.  Ancak eğitim ücretini belirlerken bu eğitim ücretine tüm bu giderler hesaplanarak tüketici olan öğrenci velisinden ödeme alınmıştır. O halde özel okul tüm bu giderlerden kazanç sağlamıştır. Bu durumda tüketici olan öğrenci velisi, özel okuldan “tasarruf edilen bu masrafların da indirilmesini ve mahsuplaşma ile kendisine iadesini talep edebilecektir.” Bu talebin dayanağı TBK md 77-82 sebepsiz zenginleşme hükümleridir.

SONUÇ

Okul öncesi eğitimi konu alan sözleşmeler bakımından ifa imkansızlığı mevcuttur.  Bu durumda sürekli borç ilişkisi geleceğe etkili olarak son bulmuş olacaktır. Edim borcu ortadan kalkacak, fazla ödeme söz konusu ise sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca iadesi talep edilebilecek, TBK md.136 hükmü uygulama alanı bulmuş olacaktır. İlköğretimi ve lise öğretiminin söz konusu olduğu sözleşmelerde yer alan yemek ve servis hizmeti verme, kırtasiye malzemesi temin etme gibi borçların ifası uzaktan öğretim sisteminde mümkün olmayacaktır.  Dolayısıyla sözleşmede yer alan bütün borçlar için olmasa da bazı borçların ifası imkansızlaşmış kabul edilebilecektir. TBK md. 137 kapsamında değerlendirildiğinde ise borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkansızlaştığından, borçlu yalnızca imkansızlaşan kısmın ifasından kurtulacaktır.

Örgün eğitimin, özel okul sözleşmelerinde esaslı nokta olduğu görüşüne göre uzaktan eğitim verilmesi ifa yerine geçmeyecektir. Diğer görüşe göre ise uzaktan eğitim sözleşmeye ve mevzuata uygun şekilde  gerçekleşiyorsa borçlunun borcunu ifa etmiş sayılacaktır. Her iki durumda da sözleşmede uzaktan eğitimin örgün eğitim yerine alternatif olarak sayılması halinde uzaktan eğitim verilmesi ifa olarak nitelendirilir.

İfa yerine edimde yeni bir sözleşme gerekir ve karşılıklı anlaşma ile mümkündür. Belirlenecek bedel de önceden belirlenecek bedelin aynısı olabileceği gibi, uzaktan eğitimin niteliği dikkate alınarak daha az bir bedelin belirlenmesi de mümkündür.

Telafi eğitimi yapılmaması durumunda ifa imkansızlığı gerçekleşecek ve sözleşme sona erecektir. Bu durumda da özel okul aldığı ücreti iade etmek zorundadır. Telafi eğitimi yapılması durumunda da telafi eğitimi ile uzaktan eğitimin toplamı özel okul sözleşmesinde belirtilen borcun ifası olarak nitelendirilebilirse, velilerin ücret iadesi talep etmesi mümkün olmayacaktır. Aksi durumda tespit edilecek fazla ücretin iadesi istenebilecektir.


YARARLANILAN KAYNAKLAR

1-) Koronavirüs (COVİD-19) Pandemisinin Özel Okul Ücretlerine Etkisi: Ödeme-İade Problemi,  Abdulkadir Bulut LL.M,  https://blog.lexpera.com.tr/koronavirus-pandemisinin-ozel-okul-ucretlerine-etkisi-odeme-iade-problemi/ Erişim Tarihi: 14/05/2020
2-) Corona (Covid 19) Sebebiyle Eğitime Ara Verilen Dönemde Özel Okul Ücretlerinin İadesi Yapılmalı Mıdır?, Av. Nevin Yıldırım Kara, http://www.hukukgunlugu.org/corona-covid-19-sebebiyle-egitime-ara-verilen-donemde-ozel-okul-ucretlerinin-iadesi-yapilmali-midir/
3-)https://www.hurriyet.com.tr/aile/ebeveyn/kanuni-hak-ve-yasalar/salgin-sebebiyle-ozel-okul-ucretleri-nasil-etkilenecek-41498960
4-)https://www.ntv.com.tr/egitim/anaokullari-ucret-talep-edemeyecek,4xhg1GyQMEOfMoLLxOILKA
5-)Covid-19 Salgını Ve Mücbir Sebep Kapsamında Özel Öğretim Kurumları İçin Durum Değerlendirmesi,  Av. İzettin DEMİR, https://www.hukukihaber.net/makale/covid-19-salgini-ve-mucbir-sebep-kapsaminda-ozel-ogretim-kurumlari-h436204.html
6-)Covid-19’un Okul Sözleşmelerine Etkisi: Olasılıklar Okulu, Dr. Öğr. Üyesi Cüneyt Bellican, Dr.Öğr.Üyesi Özlem Acar Ünal,  https://blog.lexpera.com.tr/covid-19un-okul-sozlesmelerine-etkisi-olasiliklar-okulu/
7-)6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6098.pdf