1.) GİRİŞ
Bireysel başvuru, kabul edildiği ülkelerde anayasa mahkemelerinin iş yükünün çok önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Bizde de 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun‘un ve akabinde 12.7.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün yürürlüğe girmesi ile 23 Eylül 2012 tarihinden itibaren bireysel başvurular Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilmeye başlanmıştır. Beklenildiği üzere kısa zaman zarfında oldukça yüksek sayıda bireysel başvuru gerçekleştirilmiştir. Nihayetinde 23.09.2012 – 31.12.2019 tarihleri arasında; 254.636 bireysel başvuru yapılmış ve bu başvuruların da 211.801 tanesi sonuçlandırılmıştır.[1]
Benzer yoğunlukların bireysel başvuruyu kabul eden anayasa mahkemelerinin tümünde olması nedeniyle anayasa mahkemeleri temel işlevlerini yerine getiremez hale gelmişlerdir. Öte yandan anayasa mahkemelerinin önündeki bireysel başvuruların çok büyük çoğunluğu da onların daha önce karar verip temel ilkeleri belirlediği konulara ilişkindir. Anayasa mahkemelerinin içtihadı karşısında aynı konularda tekrar eden başvurularla incelemeye sunulmaması beklenmektedir. Bu sorunla karşı karşıya kalan ülkelerden Almanya ve İspanya yeni bir kabul edilebilirlik kriteri olarak başvurunun anayasal önemini kabul etmişlerdir.[2] Türk Anayasa Mahkemesinin de asıl işlevine odaklanmasını sağlamak ve buna engel teşkil edecek olan önem derecesi düşük başvuruların iş yükü oluşturmasını önlemek amacıyla anayasal önem ve önemli zarar koşulları kabul edilebilirlik kriteri olarak yer almıştır.[3]
2.) 6216 S.K. MADDE 48/2 VE ANLAMI
Zikredilen nedenlerle, 6216 sayılı Kanunda 48/2 maddesine yer verilmiştir. Maddeye göre: “Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.” Madde lafzından anlaşılan hususları özetlemek gerekirse:
a. Başvurunun anayasal açıdan önem taşımaması ve başvurucunun önemli bir zarara uğramamış olması, iki farklı şartın bileşiminden oluşmaktadır. İki şartın aynı anda mevcut olduğu durumlarda kabul edilemezlik kararı verilebilecek, bir şartın mevcut olduğu halde diğer şart gerçekleşmemişse, bu tek başına kabul edilemezlik kararı vermeye yetmeyecektir.[4][5] Bu halde anayasal önem ve kişisel önem bakımından kümülatif değerlendirme yapılması gerektiği aşikardır.
b. Anayasal önem ve kişisel önem kriteri bakımından kanun maddesinde herhangi bir temel hak ve özgürlük istisna kılınmamıştır. Buna göre ihlal edildiği ileri sürülen bütün temel hak ve özgürlükler yönünden bu kriter uygulanarak bireysel başvurunun kabul edilemez bulunması mümkündür. Bununla birlikte ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün niteliğinin anılan kriterin koşullarına ilişkin değerlendirme yapılırken dikkate alınması gereklidir.[6]
c. Önemsiz başvurulara ilişkin bu hüküm nedeniyle, diğer kabul edilebilirlik kriterlerinin tümünü karşılasa ve hatta bir temel hakkın ihlaline dair açık işaretler bulunsa da başvuru anayasal ve başvurucunun uğradığı zarar açısından önem taşımadığı takdirde Mahkeme başvuruyu kabul edilemez bulup reddedecektir. Bu esasında Anayasa Mahkemesinin her somut olay bağlamında hak ve özgürlüklerin koruyucusu olarak tasarlanmamış olmasının bir sonucudur. Bu kuralın temelinde Mahkemenin, Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerin korunmasındaki yorumunun derece mahkemeleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından benimsenerek ülkemizdeki hak ve özgürlüklerin evrensel standart ve değerlerle sağlama rolü yer almaktadır.[7]
d. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi uygulamasından farklı olarak, sadece başvurucunun önemli bir zararının bulunmaması yönüyle inceleme yapılmamakta, bu kriterle birlikte anayasal öneme sahiplik de değerlendirilmektedir. Bu koşullar da Anayasa Mahkemesi kararlarında “anayasal önem” ve “kişisel önem” kavramlarıyla ifade edilmektedir. Anayasal önem, bireysel başvurunun Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önemli olup olmadığı koşulunun karşılığı olarak kullanılmaktadır. Kişisel önem ise başvurucunun önemli bir zararının bulunmaması koşuludur.[8]
e. Kanun maddesinde anayasal önem veya kişisel önem kavramları bakımından açıklayıcı bir tanıma yer verilmediği görülmektedir. Maddede sadece başvuruların incelenebilmesi ve kabul edilemezlik kararı verilmemesi için hangi yönlerden önemsiz nitelikte olmaması gerektiği ifade edilmiş, bu konuda açıkça Anayasa Mahkemesine geniş bir takdir hakkı tanınmıştır.
f. Söz konusu kriterlerin, daha önce incelenmiş, büyük ihtimalle de ihlal kararı verilmiş, dolayısıyla içtihadi gelişime katkı sunmayacak bir konuda, başvurucular yönünden ağır bir kişisel dezavantaj yaratmayacak durumlarda uygulanacağını söylemek mümkündür.[9]
3.) ANAYASAL ÖNEM
Anayasal önem; Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi konularında ilkesel açıdan değeriyle ilgilidir. Anayasanın yorumlanması, Anayasada yer alan bir kuralın, tek başına ya da ilgili diğer kurallarla (ayrıca Anayasanın başlangıç kısmı ve Anayasanın sözü ve ruhuna uygun olarak) birlikte bir bütün olarak ele alınıp içerdiği genel ilkelerin ortaya konulması, kamu gücünün de bu hükümden negatif veya pozitif bir yükümlülüğünün doğup doğmadığını ve doğuyorsa da bu yükümlülüğün kapsamının belirlenmesini ifade etmektedir. Anayasanın uygulanması ise somut olayda kamu gücünün Anayasanın yorumuyla ortaya çıkan ilke ve bu kapsamda yer alan yükümlülüklere aykırı davranıp davranmadığının tespitidir.[10]
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu‘nun 2014/2293 sayılı başvuru açısından vermiş olduğu kararda[11] “anayasal önem” kriteri detaylı olarak ifade edilmiştir. Buna göre:
“Anayasal önem koşulunun uygulanmasıyla ilgili olarak kanun koyucu “Anayasa’nın uygulanması açısından önem taşıma”, “Anayasa’nın yorumlanması açısından önem taşıma” ve “temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşıma” şeklinde üç unsur belirlemiş olmakla birlikte temel hak ve özgürlüklerle ilgili Anayasa hükümlerinin yorumlanması işin doğası gereği temel hak ve özgürlüklerin kapsamının ve sınırlarının belirlenmesini de içermektedir. Bu nedenle anayasal önemin, temel hak ve özgürlüklere ilişkin Anayasa hükümlerinin “yorumlanması” ve “uygulanması” açısından önem taşıma şeklinde ifade edilebilecek iki unsurunun bulunduğunu kabul etmek gerekir.“(m.61)
” İşin doğası ve kanun metni dikkate alındığında bir başvurunun anayasal öneminin bulunduğu sonucuna varılabilmesi için onun bu iki unsurdan biri açısından önem taşımasının yeterli olduğu anlaşılmaktadır.“(m.62)
” Anayasa hükümlerinin yorumlanması açısından önem taşıma unsurunun başta Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yoluyla daha önce yorumlamadığı meseleleri kapsadığında kuşku bulunmamaktadır. Bununla birlikte mahkeme, bir meseleyle ilgili olarak daha önce Anayasa’nın ilgili hükümlerini yorumlamış olsa bile değişen durumları dikkate alarak yeniden yorumlama ihtiyacı duyabilir. Bu durumda da o meseleye ilişkin başvurunun anayasal öneminin bulunduğunu kabul etmek gerekir.”(m.63)
” Anayasa’nın uygulanması açısından önem taşıma unsuru ise özellikle mahkemenin Anayasa hükümleriyle ilgili yorumu ile kamu makamları ve derece mahkemelerinin uygulamaları arasındaki farklılıkta kendisini gösterir. Ancak her uygulama farklılığı, başvurunun Anayasa’nın uygulanması açısından “önemli” olduğu anlamına gelmez. Anayasa hükümlerinin uygulanması açısından başvurunun önem taşıdığının söylenebilmesi için kamu makamları ve derece mahkemelerinin belli bir meseleye ilişkin uygulamalarının Anayasa Mahkemesi yorumlarından farklı olması ve bu farklılığın da önemli olması gerekir. “(m.64)
Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu bu kararda; anayasal önem taşımayı “anayasanın yorumlanması” ve “anayasanın uygulanması” açısından önem taşıma şeklinde ikili ayrıma gitmiştir. Anayasanın Yorumlanması açısından Mahkemenin daha önce yorumlamadığı veya yorumlamış olmakla birlikte değişen koşullar nedeniyle yeniden yorumlanması gereken meseleleri anayasal öneme haiz olduğu ifade edilmiştir. Anayasanın Uygulanması açısından kamu makamları ve derece mahkemelerinin belirli bir meseleye ilişkin uygulamalarının Anayasa Mahkemesinin yorumlarından farklı olması ve bu farklılığın da önemli olması halinde anayasal önemin var olduğunu ifade etmiştir.
Mahkemenin anayasal önem konusunda verdiği bazı kararlarla kavramları somutlaştırmak istiyoruz: 2015/19665 sayılı Başvuruya dair kararında Mahkeme; daha önce önüne gelen birçok başvuru bakımından kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının kapsam ve içeriğini belirlemiş olduğunu, bu konuda uygulamaya yön verebilecek ölçüde zenginlik oluşturulduğunu, somut başvuruda dile getirilen benzer şikayetlerin Anayasa Mahkemesi tarafından daha önce incelenip ilgili maddelerin yorumlandığını, sıklıkla uygulanan açık bir içtihat kapsamında yapılan başvurunun genel bir soruna işaret etmediği gibi Anayasanın uygulanması ve yorumlanması ile temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından da önem taşımadığını ifade etmiştir.[12]
Yine başka bir kararında Yüksek Mahkeme; başvurunun tutukluluğa ilişkin itiraz incelemesi sırasında Savcılık görüşünden haberdar edilmediği gerekçesi ile yapıldığını, somut başvuruda dile getirilen olayla benzer şekilde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddialar karşısında ilgili Anayasa kurallarının yorumlandığını, anılan başvurularda başvurucunun yargılama mercileri önünde her türlü mütalaadan haberdar edilme hakkına sahip olduğu ve bu nitelikteki mütalaalara karşı başvuruculara yazılı görüş bildirme olanağının tanınmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerini ihlal ettiği sonucuna varıldığını, buna göre Anayasa Mahkemesinin sıklıkla uyguladığı açık bir içtihadının bulunduğu halde halihazırdaki başvurunun Anayasanın yorumlanması ve uygulanması ile ilgili öneme sahip olmadığı belirtilerek kabul edilemezlik kararı verilmiştir.[13]
Karar gerekçelerinden de görüleceği üzere; Anayasa Mahkemesi yapılan başvuruda bir hakkın ihlal edildiğini kesin olarak kabul etse dahi (daha önce aynı konuda benzer ihlal kararları vermesi ve artık bu hususta açık bir içtihadın oluşması nedenleriyle) eğer bu başvuru Anayasanın yorumlanması veya Anayasanın uygulanması hususlarında öneme sahip değilse kabul edilmezlik kararı vermektedir.
4.) KİŞİSEL ÖNEM
Kişisel önem koşulu ise başvurucunun önemli bir zarara uğramamış olmasıdır. Bu koşul, somut olayda başvurucunun kişisel durumu üzerindeki olumsuz etkilerin yükseklik derecesiyle ilgilidir. Somut olayda ortaya çıkan kişisel zararın önemli olup olmadığını başvurucunun sübjektif algısı belirlemez. Kişisel önem, başvurucunun içinde bulunduğu koşullar da dahil olmak üzere her olayın kendine özgü koşulları da dikkate alınarak ve objektif kriterlerden hareket edilerek Anayasa Mahkemesi tarafından belirlenir.[14]
Kişisel önem bakımından Anayasa Mahkemesi kararlarında en sık geçen husus başvuru konusunun başvuranın mali durumuna göre cüzi bir bedeli ifade etmesidir. Mahkemenin 2017/6462 Başvuru hakkında vermiş olduğu güncel kararda; başvurucu tarafından 1.278 TL trafik idari para cezasına karşı yapılan itirazın reddedilmiş olmasının, başvurucunun şirket olduğu da gözetildiğinde, başvurucuya ciddi anlamda nasıl bir zarar verdiği ve kendisi için ne denli önemli olduğu hususunda başvurucunun herhangi bir açıklamasının da olmadığı nazara verilerek önemli bir zararı olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.[15]
Mahkeme başka bir somut olayda başvurucunun maddi zararının 129 TL idari para cezası olduğunu, manevi tazminat talep edilmediğini, avukat olarak görev yapan başvurucunun mali durumuna ciddi bir zarar vermediğinin anlaşılması karşısında kişisel önemin olmadığı sonucuna varmıştır.[16] Yine başka bir kararında Mahkeme; somut olayda başvurucunun zararının toplam 1.058,85 TL olduğunu kabul ederek hüküm kurmak gerektiğini, bu miktarın serbest avukat olarak görev yapan başvurucunun mali durumuna ciddi anlamda zarar verdiği ve kendisi için ne denli önemli olduğu hususunda başvurucunun herhangi bir açıklamasının da olmadığı nazara verilerek başvuru konusu miktarın başvurucu açısından önemli bir zarar olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.[17]
Bu kararlarda net olarak görüleceği üzere, bireysel başvuruya konu edilen zararın başvurucunun mali durumuna göre ciddi bir önem arz etmemesi halinde kişisel önemin olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Zararın parayla ölçülüp ölçülememesi, onun önemini değerlendirme bakımından belirleyici değildir. Parayla ölçülmesi mümkün olmayan zararlar yönünden de anayasal ve kişisel önemden yoksun olma kriterinin uygulanması mümkündür. Öte yandan parayla ölçülebilen zararlar yönünden her başvurucu için geçerli olacak ve kişisel önem koşulunun belirlenmesinde esas alınacak belli bir meblağ belirlenmesi mümkün değildir. Belli bir meblağ, başvurucuların içinde bulundukları kişisel koşullara göre farklı önem derecesine sahip olabilir.[18]
Mahkemenin 2014/11399 sayılı Başvuru hakkında vermiş olduğu kararda; mahkemenin önüne gelen iddialara ilişkin birçok başvuruda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin kapsam ve içeriğini belirlediğini, başvurucunun temyiz ve karar düzeltme aşamalarında Danıştay tetkik hakiminin görüşünün tarafına tebliğ edilmediğinden şikayetçi olduğunu, ancak tetkik hakimi görüşünün tebliğ edilmemesinin kendine ciddi anlamda zarar verdiği ve kendisi için önemli olduğu konusunda hiçbir açıklamaya da yer vermediği nazara verilerek kişisel önemin olmadığı kanaati ile başvuruyu kabul edilemez bulmuştur.[19]
Yine başka bir kararında Yüksek Mahkeme; hükümlü olan başvurucuya cezaevinde tırnak makası, küçük makas gibi birtakım eşyaların verilmemesinin şikayet konusu yapıldığını, İnfaz Kurumu tarafından elkonulmuş olan eşyaların mevzuat çerçevesinde ikame edilebilir eşyalar olduğu, eşyaların yaşamsal bir öneminin bulunmadığı, ayrıca edebi ve sanatsal çalışmalarını sürmesi için başvurucuya imkanların da sunulduğunu, yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumunda bulunduğundan birtakım kısıtlamalara maruz kalmasının doğal olduğunu, mezkur nedenlerle de eşyaların güvenlik nedeniyle başvurucuya verilmemesinin kendisi açısından önemli bir zarar doğurmadığı sonucuna ulaşılmıştır.[20]
Detaylarına yer verdiğimiz Anayasa Mahkemesi kararlarından da anlaşılacağı üzere; kişisel önem bakımından maddi bir bedelin şikayet konusu yapılması halinde zarar ile başvurucunun mali durumunun ilişkilendirilerek, maddi bedel dışında bir şikayet konusunun varlığı halinde de somut olayın koşullarına göre başvurucunun gerçekten bir zararının olup olmadığı veya zararı varsa bunun önemli bir zarar olup olmadığı tespit edilerek sonuca gidilmektedir. Burada şu hususu bir kez daha vurgulamak isteriz ki, kişisel bir önemin olmadığı sonucuna varılsa dahi eğer başvurunun anayasal bir önemi olduğu kanaati varsa başvuru yine incelenerek karara varılacaktır. Ancak hem anayasal önem hem de kişisel önemin bulunmadığının tespit edildiği hallerde kabul edilmezlik yoluna gidilecektir.
5.) NETİCE
6216 sayılı Kanunun 48/2 maddesi ile bireysel başvurularda getirilen “Anayasal ve kişisel önem” kriteri, yaygın olarak bilinen geleneksel kabul edilebilirlik kriterlerine eklemlenen, esasa yönelik, ek bir kabul edilebilirlik kriteridir. Anılan hüküm, ilk dönem bireysel başvuru yargılamalarında kullanılmamıştır. Fakat Mahkeme’nin 2018 Yılının Eylül ayı itibariyle, son bir buçuk yılda, bu kritere dayanarak 30 karar verdiği görülmektedir. Bu durum göstermektedir ki Anayasa Mahkemesinin yeni eğilimi söz konusu kritere etkinlik kazandırmak yönündedir.[21] Esasında ilk dönem kararlarına göre gittikçe artan bir grafiğin oluşması da normaldir. Zira hem anayasal önem hem de kişisel önem kriterlerinin birlikte aranması, yine belirli konularda verilen kararların da artık açık içtihat niteliğini kazanması ile birlikte aynı konuda yapılan birtakım başvurularda “Anayasal ve Kişisel Önem” yokluğundan kabul edilemezlik kararları verilmektedir. Hatta anayasal önem konusunda verilen kararların hemen hemen hepsinde “daha önce benzer başvurularda verilen kararların açık bir içtihat oluşturmuş olması” hususu yer almaktadır.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvurular yönünden söz konusu kriterin uygulanması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi uygulamasına göre farklılık arz etmektedir. AİHM uygulamasında başvurucunun önemli bir zararının bulunmaması yönüyle inceleme yapılmasına karşın bireysel başvuruda önemli zarar ile birlikte başvurunun anayasal öneme sahip olup olmaması yönünün de dikkate alınması gerekmektedir. Bu yönüyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda söz konusu kriterin uygulanmasının hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurmasını önlemek bakımından daha güvenceli şekilde düzenlenmiş olduğu sonucuna varılmaktadır.[22]
Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin ve bağlayıcı niteliğinin, vatandaşların temel haklarının yerine getirilmesinde ilk sırada yer alan idare ile yerel mahkemeleri kapsadığı konusunda herhangi bir tereddüt yoktur. Artık içtihat haline gelen ve herkesin malumu olan bu kararlara uygulayıcılar tarafından riayet edilmesi ile anayasal ve kişisel önem taşımayan başvuruların azalabileceği değerlendirilebilir. Aksi takdirde mezkur kriter kullanılarak verilen kabul edilmezlik karar sayılarının da artacağı aşikardır.
KAYNAKÇA
1.KİTAP / MAKALELER
Ali Rıza ÇOBAN, “Kabul Edilebilirlik Ölçütü Olarak Başvurunun Anayasal Önemi”, Editör Musa SAĞLAM, Birinci Yılında Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru, HUKAB Yayınları, Yıl:2015, Ankara.
Ayhan DÖNER; Yeşim ÇELİK, “Anayasa Mahkemesinin Bireysel Başvuruyu İnceleme Aşamaları, Ortaya Çıkan Sorunlar ve Sonuçları”, Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (ERZSOSDE), Yıl:2016, s.279.
Hüseyin EKİNCİ (Anayasa Mahkemesi Komisyonlar Başraportörü), “Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuruda Kabul Edilebilirlik Kriterleri ve İnceleme Yöntemi”, ss.31-34 ( https://www.anayasa.gov.tr/media/4479/8.pdf )
Musa SAĞLAM; Hüseyin EKİNCİ, 66 Soruda Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru, Ankara Barosu, Yıl:2012, ss.24-25.
Osman DOĞRU, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Rehberi, Legal Yayıncılık, Yıl:2012, 1. Baskı.
Şermin BİRTANE, Etkili Bir Başvuru Yolu Olarak Bireysel Başvuru, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı Doktora Tezi, Yıl:2019, ss.135-141.
Şuayip KARAYEL, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Yolunun Kabul Edilebilirlik Kriterleri, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Yıl:2019, ss.105-112.
Tolga ŞİRİN, “Bireysel Başvurularda Gelişmekte Olan Yeni Bir ‘Kabul Edilebilirlik’ Ölçütü: Anayasal ve Kişisel Önem”, ( https://www.tolgasirin.com/post/anayasalonem )
2.KARARLAR
Anayasa Mahkemesi’nin 01.12.2016 tarihli 2014/2293 Başvurusu hakkında verdiği “Kabul Edilemez Kararı”.
Anayasa Mahkemesi’nin 25.05.2017 tarihli 2014/10405 Başvurusu hakkında verdiği “Kabul Edilemez Kararı”.
Anayasa Mahkemesi’nin 21.06.2017 tarihli 2014/11928 Başvurusu hakkında verdiği “Kabul Edilemez Kararı”.
Anayasa Mahkemesi’nin 22.11.2017 tarihli 2014/11399 Başvurusu hakkında verdiği “Kabul Edilemez Kararı”.
Anayasa Mahkemesi’nin 28.06.2018 tarihli 2015/19665 Başvurusu hakkında verdiği “Kabul Edilemez Kararı”.
Anayasa Mahkemesi’nin 27.02.2020 tarihli 2017/6462 Başvurusu hakkında verdiği “Kabul Edilemez Kararı”.
[1] Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru İstatistikleri (23.09.2012 – 31.12.2019) , https://www.anayasa.gov.tr/tr/bireysel-basvuru/istatistikler/
[2] Musa SAĞLAM; Hüseyin EKİNCİ, 66 Soruda Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru, Ankara Barosu, Yıl:2012, s.24.
[3] Şermin BİRTANE, Etkili Bir Başvuru Yolu Olarak Bireysel Başvuru, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı Doktora Tezi, Yıl:2019, ss.135-136.
[4] Ayhan DÖNER; Yeşim ÇELİK, “Anayasa Mahkemesinin Bireysel Başvuruyu İnceleme Aşamaları, Ortaya Çıkan Sorunlar ve Sonuçları”, Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (ERZSOSDE), Yıl:2016, s.279.
[5] Ali Rıza ÇOBAN, “Kabul Edilebilirlik Ölçütü Olarak Başvurunun Anayasal Önemi”, Editör Musa SAĞLAM, Birinci Yılında Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru, HUKAB Yayınları, Yıl:2015, Ankara, s.141.
[6] BİRTANE, a.g.e., s.136.
[7] Hüseyin EKİNCİ (Anayasa Mahkemesi Komisyonlar Başraportörü), “Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuruda Kabul Edilebilirlik Kriterleri ve İnceleme Yöntemi”, ss.31-34 ( https://www.anayasa.gov.tr/media/4479/8.pdf )
[8] BİRTANE, a.g.e., s.136.
[9] Tolga ŞİRİN, “Bireysel Başvurularda Gelişmekte Olan Yeni Bir ‘Kabul Edilebilirlik’ Ölçütü: Anayasal ve Kişisel Önem”, ( https://www.tolgasirin.com/post/anayasalonem )
[10] Osman DOĞRU, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Rehberi, Legal Yayıncılık, Yıl:2012, 1. Baskı, ss.109-110.
[11] Anayasa Mahkemesi’nin 01.12.2016 tarihli 2014/2293 Başvurusu hakkında verdiği “Kabul Edilemez Kararı”.
[12] Anayasa Mahkemesi’nin 28.06.2018 tarihli 2015/19665 Başvurusu hakkında verdiği “Kabul Edilemez Kararı”.
[13] Anayasa Mahkemesi’nin 25.05.2017 tarihli 2014/10405 Başvurusu hakkında verdiği “Kabul Edilemez Kararı”.
[14] Anayasa Mahkemesi’nin 01.12.2016 tarihli 2014/2293 Başvurusu hakkında verdiği “Kabul Edilemez Kararı”.
[15] Anayasa Mahkemesi’nin 27.02.2020 tarihli 2017/6462 Başvurusu hakkında verdiği “Kabul Edilemez Kararı”.
[16] Anayasa Mahkemesi’nin 21.06.2017 tarihli 2014/11928 Başvurusu hakkında verdiği “Kabul Edilemez Kararı”.
[17] Anayasa Mahkemesi’nin 01.12.2016 tarihli 2014/2293 Başvurusu hakkında verdiği “Kabul Edilemez Kararı”.
[18] Anayasa Mahkemesi’nin 01.12.2016 tarihli 2014/2293 Başvurusu hakkında verdiği “Kabul Edilemez Kararı”.
[19] Anayasa Mahkemesi’nin 22.11.2017 tarihli 2014/11399 Başvurusu hakkında verdiği “Kabul Edilemez Kararı”.
[20] Anayasa Mahkemesi’nin 28.06.2018 tarihli 2015/19665 Başvurusu hakkında verdiği “Kabul Edilemez Kararı”.
[21] ŞİRİN, a.g.e.
[22] BİRTANE, a.g.e., s.141.